- Kayabaşı Mh. Kayaşehir Blv. Park Mavera 2 Sitesi A1-76 Başakşehir/İSTANBUL
- iletisim@harunkaradag.av.tr
Follow us on :
Follow us on :
Bu sayfadaki yazılar Sağlık Hukuku Avukatı Harun Karadağ tarafından hazırlanmıştır. İzinsiz şekilde paylaşılması hukuki sorumluluk doğurur.
İnsan vücudu, mevzuatımızda ve uluslararası insan hakları metinlerinde dokunulmaz kabul edilmektedir. Diğer yandan, hekimler mesleklerini insan vücudu üzerinde ve tedavi amacıyla yerine getirmektedirler. Dolayısıyla hekimlik, diğer mesleklerle mukayese edilemeyecek, kendine mahsus bir niteliğe sahiptir. Zira hekimlerin, mesleklerini icra ederken, gösterecekleri en küçük bir dikkatsizlik veya özensizlik, hastaların sağlığını tehlikeye sokabilecek ve hatta yaşam haklarının ellerinden alınmasına neden olabilecektir.
Taşıdığı risk yönüyle bu denli ağır sonuçlara neden olabilecek tıbbi hata (malpractis), hekimlerin tedavi esnasında tıp bilimi açısından kabul görmüş uygulamaları, dikkatsizlik ve özensizlik nedeniyle gerçekleştirememesi ve hastanın sağlığını tehlikeye sokması şeklinde kabul edilmektedir.
Her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun tıbbi uygulama hatasının meydana gelmesi halinde hekimlerin cezai, hukuki ve idari sorumlulukları doğmaktadır.
Daha önce de işaret edildiği üzere, hekimlik mesleğinin en değerli ve vazgeçilmez hak olan insan vücudu üzerinde gerçekleştirilmesi ve buna bağlı olarak tedavi sürecinin kendine has özelliği bazı durumlarda hekimlerin ceza soruşturmaları ile karşı karşıya gelmelerine neden olabilmektedir.
Hekimler gerçekleştirdikleri tıbbi müdahale sonucu, hastaların yaralanmasına, ciddi sayılabilecek derecede acı çekmelerine ve hatta ölümlerine neden olabilmektedirler. Ancak, elbette tıbbi müdahale sonucu meydana gelen her yaralama veya ölüm olayı suç kabul edilemez. Burada önemli olan hekimin hukuka aykırı kabul edilen eyleminin zararlı sonuca neden olup olmadığının belirlenmesidir.
Hekimin sorumluluğunun belirlenmesi, şüphesiz ceza yargılamasının genel prensipleri bağlamında yapılır. Ancak hastanın hangi durumda olduğu, hastalığın niteliği ve evresi, gerçekleştirilen tıbbi müdahalenin özelliği gibi etkenler hekimlerin sorumluluğunun belirlenmesinde önemli bir yer teşkil ederler.
Bunun yanında eğer hukuka uygunluk nedenleri söz konusuysa hekim zararlı neticeye neden olan eylemden sorumlu tutulamaz. Zira hekimlerin mesleklerini yerine getirirken hukuka uygun davrandıkları kabul edilir.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılması için öncelikle yetkili bir hekim tarafından hastanın aydınlatılmış onamı alınmalıdır. Bunun yanında hekimin uyguladığı tedavinin tıp biliminin kurallarına uygun gerçekleşmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Hekimlerin cezai sorumluluğu kavramından daha ziyade taksirli eylemler anlaşılmaktadır. Zira mesleğinin amacı tedavi etme üzerine kurulu olan hekimlerin kasten öldürme veya yaralama eyleminde bulunmaları, normalde karşılaşılabilecek bir durum değildir.
Hekimlerin taksirli eylemlerinden sorumlu tutulabilmeleri için tıbbi uygulama esnasında zamanın tıbbi bilgisine göre gösterilmesi gereken özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı bir eylem mevcut olmalıdır. Bunun yanında, meydana gelen zararın hekimin hatasından kaynaklandığı bilimsel olarak ortaya konulmalıdır.
Son olarak hekimin cezai sorumluluğu açısından komplikasyon kavramı önem taşımaktadır. Her tıbbi müdahalenin kendine özgü risklerinin olduğu kuşku duyulmayan bir gerçektir. Bunun yanında, hekimler tıp bilimi tarafından genel olarak kabul edilmiş standarda uygun bir müdahale gerçekleştirmelerine rağmen zararın meydana gelmesi halinde bu durum komplikasyon olarak nitelendirilir ve hekimler istenmeyen sonuçtan sorumlu tutulamazlar. Elbette arzu edilmeyen ve beklenmeyen sonuç, hekimin bilgi ve beceri eksikliğinden kaynaklanmamış olmalıdır.
Hekimler mesleki faaliyetlerini serbest meslek şeklinde veya özel sağlık kuruluşları bünyesinde özel hukuk sözleşmesi kuralları çerçevesinde ya da devlet teşkilatına dâhil bir kurumda kamu görevlisi olarak yerine getirirler.
Özel hukuk hükümleri çerçevesinde hekim ile hasta arasındaki ilişki açısından sözleşme en çok karşılaşılan sorumluluk kaynağıdır. Bunun yanında taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin olmadığı durumlarda haksız fiil ve vekâletsiz iş görme hükümleri de uygulanabilir.
Sağlık alanında günden güne devletin sağlık kurumlarının ağırlığının azalmasıyla birlikte özel olarak çalışan hekimler ile hastalar arasında özel hukuk hükümlerinin geçerli olduğu sözleşmeler yapılmaya başlanmıştır.
Hekimlik sözleşmesi, hekim ile hasta veya kanuni temsilci arasında gerçekleştirilir. Bu sözleşme gereğince hekimin asli borcu tıbbın gereklerini uygun olarak teşhis koymak ve gerekli tedavileri yerine getirmektir. Sözleşmenin varlığı hastaya sonuç garantisi sağlamaz. Burada sonucun gerçekleşmeme riskini hasta üstlenir. Ancak hekim, sözleşme ilişkisi çerçevesinde hastasını aydınlatmalı ve uygulanacak tedaviye yönelik rızasını almalıdır.
Hekimin hukuki sorumluluğu açısından önemli olan, sözleşme ile üstlendiği tıbbî teşhis ve tedavi yükümlülüğünü sözleşmede belirtilen hususlara aykırı olarak yerine getirmesidir. Hekimin kusurlu kabul edilebilmesi için ayrıca hastanın kusurlu davranıştan dolayı zarar görmesi ve kusurlu davranış ile zarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunması gereklidir.
Bu durumda hatalı teşhis ve tedavi nedeniyle zarara uğrayan şahıs maddi ve manevi tazminat talep edebilir.
Anayasanın 56. maddesine göre, devlet sağlık hizmetlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Anayasanın emredici hükmü karşısında idare tarafından yürütülen sağlık hizmetleri nedeniyle, hizmetten yararlanan kişiler maddi veya manevi bir zarara uğramışlarsa, idarenin bu zararı tazmin etmesi gerekir.
İdarenin sunduğu sağlık hizmeti nedeniyle zarara uğradığını düşünen kişiler, devlete veya kamu tüzel kişiliğine yöneltecekleri tam yargı davası ile zararlarının tazmin edilmesini talep edebilirler.
Zarara neden olduğu düşünülen hekimin bu davada davalı olarak gösterilmesi mümkün değildir. Çünkü Anayasanın 129/5 maddesine göre, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
Gerek cezai gerekse özel hukuktaki sorumluluk bahsinde değinildiği üzere, idarenin hukuki sorumluluğunun, söz konusu olabilmesi için, öncelikle ortada bir zararın bulunması gerekmektedir. Bunun yanında, zararın idare adına görev yapan hekime mal edilebilen bir işlem veya eylemden kaynaklanması, yani zararla idari faaliyet arasında illiyet bağının olması gereklidir.
Anayasa Mahkemesi, tıbbi hata nedeniyle önüne gelen bireysel başvuru dosyalarında, hak ihlali bulunduğuna yönelik iddiaları, ölüme neden olunması ve ölüm dışında diğer bedeni kayıplara sebebiyet verilmesi şeklinde incelemektedir.
Anayasa Mahkemesinin bu hususta (malpraktis) verdiği kararlardan anlaşılmaktadır ki, tıbbi hata sonucu ölüm meydana gelmişse ve hekimin kusuru taksiri de aşan bir boyutta özen eksikliğinden kaynaklanıyorsa ceza soruşturulmasının yapılmaması Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının ihlali anlamına gelmektedir.
Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, ölüme sebebiyet vermeyen tıbbi ihmal durumlarında mağdurun idare mahkemeleri veya hukuk mahkemeleri önünde zararını tazmin edebilmesini etkili iç hukuk yolu olarak kabul etmiştir.
Sağlık hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Ek Protokollerde düzenlenmemiştir. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sağlık hakkı ile ilgili konularda yaşam hakkı, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı, özel ve aile hayatına saygı hakkı gibi AİHS’de güvence altına alınan haklarla bağlantılı olarak kararlar vermiştir.
AİHM, sağlık çalışanlarının sorumluluğundan kaynaklanan ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle taraf devletlerin yükümlülüklerini, oldukça geniş bir şekilde yorumlamaktadır. Örneğin, AİHM Calvelli ve Ciglio/İtalya kararında, kamu ya da özel sektöre bağlı sağlık kuruluşlarında tedavi sürecindeyken hayatını kaybeden hastaların ölüm nedenini ve varsa ölümden sorumlu olanları tespit edecek bir adli sistemin oluşturulması gerektiğini belirtmiştir.
Hekimlerin, sağlık (tıp) hukukuna ilişkin kuralları kusurlu olarak ihlal etmeleri sebebiyle, idarî ve cezaî sorumluluğu ya da hastalara vermiş oldukları zararları tazmin etme yükümlülüğü anlamında özel hukuk (medeni hukuk) sorumlulukları bulunmaktadır.
Sağlık ve tıp hukukuna ilişkin alanlarda mesleki bilgisini geliştirerek daha ziyade o alandaki davalara bakmayı tercih eden avukatlar sağlık hukuku avukatı olarak anılmaktadırlar.
Sağlık hizmetini veren hekimler ile bu hizmeti alanlar arasında bazı problemlerin yaşanması ihtimal dışı değildir. Bu durumda sağlık hukuku avukatı hasta ya da hekime hukuki destekte bulunurken, müvekkilinin haklarını yargılama makamı önünde en iyi şekilde savunmaya çalışır.
Nitekim sağlık hukuku avukatı; yanlış teşhis ve tedavi nedeniyle ceza soruşturması gerektiren eylemlerde, özel hastane ile hasta arasında hekimlik sözleşmelerinden kaynaklı hukuki uyuşmazlıklarda, devlete bağlı sağlık kuruluşlarında tıbbi hata sonucunda meydana gelen zararın tazmininde ve artış gösterdiğine şahit olduğumuz sağlık çalışanlarına şiddet içeren eylemlerde hakkınızı yetkili makamlar nezdinde savunur.
Esasen hiçbir davada avukat tutma zorunluluğu bulunmamaktadır. Taraflar avukatları olmadan da adli makamlar önünde delillerini ileri sürüp, somut olay açısından önemini anlatabilir ve kendisini savunabilirler.
Bununla birlikte, sağlık hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda somut olaya yaklaşımın hem tıbbi hem de hukuki boyutunun olması, sağlık hukuku mevzuatının dağınık bir yapısının bulunması gibi nedenlerle sağlık hukuku avukatı hukuki desteği hak kayıplarının önüne geçilmesi adına önemli katkı sunacaktır.
Kayseri sağlık hukuku avukatı olarak öncelikle müvekkil ile somut olayın seyrini ayrıntılı bir şekilde görüşüyoruz. Ardından, gerekmesi halinde, tıbbi iddialar ile ilgili olarak alanında yetkinliğini ispatlamış akademisyenlerden yazılı görüş alıyoruz. Bunun yanında, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin somut olaya benzer içtihatlarını da dosyamıza ekliyoruz.
Tıbbi hata mağduru olduğunu düşünen hasta yönünden, tüm bunları göz önünde bulundurarak eriştiğimiz değerlendirme sonucunda tıbbi hata (malpraktis) kanaatine ulaşırsak suç duyurusu ve tazminat davası ile adli süreci başlatıyoruz.
Hekimler ve diğer sağlık görevlileri açısından ise yukarıda değinilen süreç sonunda, adli makamların anlayabileceği terimlerle hazırlayacağımız yazılı ve sözlü savunmalarla müvekkillerimizi Savcılık ve Mahkemeler nezdinde temsil ediyoruz.
Tıbbi hata iddiasının devlet hastaneleriyle ilgili olması durumunda idari dava başvurularını gerçekleştiriyor ve müvekkillerimizi süreçten haberdar ediyoruz.
Yargıtay ve Danıştay kararı ile kararın kesinleşmesi ve iç hukukta olağan kanun yollarıyla istenilen sonucun alınamaması halinde Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gerekli müracaatları da sağlık hukuku avukatı olarak gerçekleştiriyoruz.
Sağlık hukuku avukatı yetki alanına giren her türlü hukuki probleminizde Avukat Harun Karadağ ile iletişime geçebilirsiniz.
2002 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Harun Karadağ, ülkenin çeşitli yerlerinde Cumhuriyet Savcısı, sonrasında ise Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığı ve Yargıtay Ceza Dairelerinde hâkim olarak görev yapmıştır. İstanbul merkezli olmak üzere, Ankara, İzmir ve Kayseri'de müvekkillerine hukuki destek sağlamaktadır.
Avukat Harun Karadağ © 2022 Tüm Hakları Saklıdır.
Bizimle İletişime Geçin