Enjeksiyon sonrası gelişen düşük ayak sendromu günümüzde sık görülmeye başlanan ve yüksek morbiditeye sebep olabilen sağlık problemlerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hekimler ve yardımcı sağlık personelinin taksirli yaralama suçu açısından sorumlu olmamaları için tıbbi uygulama esnasında, tıp biliminin kabul ettiği kuralları ihlal etmemeleri, dolayısıyla zamanın tıbbi bilgisine göre göstermeleri gereken özen ve dikkat sorumluluğuna uygun davranmaları gerekmektedir.
Bununla birlikte, hekimler ve sağlık çalışanları kendilerinden beklenen dikkat ve özeni gösterseler de beklenmedik sonuçlar ortaya çıkabilir. Komplikasyon olarak nitelendirilen bu durumda hekimler istenmeyen sonuçtan sorumlu tutulamazlar.
Bu itibarla, sağlık çalışanları yönelik malpraktis iddialarında öncelikle komplikasyon ve malpraktis ayrımının yapılması zorunludur. Aşağıda da örnekleriyle işaret edilmeye çalışıldığı gibi, Adli Tıp Kurumunun raporları ve Yargıtay kararlarında; enjeksiyona bağlı endikasyonlarda doğru ilacın, olması gereken oranda ve uygun pozisyonda uygulanması durumunda dahi yaşanabilecek istenmeyen zararlı sonuçların daha ziyade komplikasyon olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
Yazımızda enjeksiyon sonrası gelişen nöropati durumlarından birisi olan düşük ayak sendromu hakkında ceza mahkemeleri tarafından taksirle yaralama suçundan verilen kararlar inceleme konusu yapılacaktır. Kararlar incelendiğinde Yargıtay’ın daha ziyade ilk derece mahkemelerinin enjeksiyon sonrası gelişen düşük ayak sendromu hususuna ilişkin beraat kararlarını onadığı görülmekle birlikte bu hususta mahkumiyet veya beraat kararlarını bozduğu kararlar da mevcuttur.
A. Yargıtay’ın Enjeksiyon Sonrası Gelişen Düşük Ayak Sendromu İle İlgili Beraati Onadığı Kararlar
Yukarıda da işaret edildiği gibi enjeksiyon sonrası gelişen düşük ayak sendromu ile ilgili sıklıkla ilk derece mahkemelerinin beraat kararı verdiği ve bu kararların Yargıtay ilgili dairesi tarafından onandığı görülmektedir.
1. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2020/2691 sayılı kararı,
a. Olayın Seyri: Müşteki olay tarihinde enjeksiyon yaptırmak üzere sanığın hemşire olarak görev yaptığı Aile Sağlığı Merkezine gitmiştir. Sanığın katılana yaptığı enjeksiyon sonucunda müştekinin sol bacağının ağrıması nedeniyle Akdeniz Üniversitesi Hastanesine ve Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine giderek tedavi olmuştur.
b. Adli Rapor: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının raporunda, müştekinin mevcut arızanın enjeksiyon sonrası ortaya çıktığı ve enjeksiyon nedeniyle geliştiği, belirtilmiştir. Beyin ve sinir cerrahından alınan bilirkişi raporunda ise; hastanın tekrarlayan enjeksiyonlar yaptırması nedeniyle tam olarak hangi enjeksiyon nedeni ile arızanın meydana geldiğinin kesin olarak saptanamayacağı, siyatik siniri ilgilendiren bu durumun, tıp literatüründe kalçadan yapılan enjeksiyonlarla ilgili olarak yer aldığı ve durumun bir komplikasyon olarak değerlendirilmesinin uygun olacağının düşünülmesi nedeni ile yaşanan bu süreç ile bir tıbbi uygulama hatasının gerçekleştiğine kesin olarak kanaat getirilemeyeceği belirtilmiştir. Yüksek Sağlık Şurası toplantısı sonucunda verilen raporda da benzer şekilde, yapılan enjeksiyon sonrası hastada meydana gelen sol siyatik sinir nöropatisinin enjeksiyona bağlı bir komplikasyonu olduğundan enjeksiyonu yapan hemşireye kusur atfedilemeyeceğine oy çokluğu ile karar verilmiştir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesi anılan raporlar doğrultusunda sanık olan hemşire hakkında taksirle yaralama suçundan beraat kararı vermiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kararın bozulmasını talep eden mütalaasına aykırı olarak sanık hakkında verilen beraat kararını onamıştır.
2. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2016/13365 sayılı kararı,
a. Olayın Seyri: Müşteki, sanığın acil tıp teknisyeni olarak görev yaptığı Devlet Hastanesi Dahiliye Polikliniği’nde 13.08.2008 tarihinde muayene olmuş ve ve müştekiye Dodex ampul yazılmıştır. Müşteki, iğnelerini yaptırmaya başlamış, sanık tarafından 4. iğnenin yapılması sonrasında müştekinin sağ bacağında hissizlik oluşmuştur. Bunun üzerine, müşteki aynı hastaneye tekrar gitmiş ve burada beyin cerrahisi bölümünde yapılan muayene sonucu kısmı felç düşük ayak teşhisi konulmuştur.
b. Adli Rapor: Yüksek Sağlık Şurası’nın raporunda ”Yapılan enjeksiyona bağlı sağ bacakta meydana gelen N. İschiadicus hasarının enjeksiyona bağlı komplikasyon olduğuna ve dolayısıyla enjeksiyonu yapan kişiye herhangi bir kusur atfedilemeyeceği’ belirtilmiştir. Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu da raporunda ” Kişiye gluteal bölgeden intramüsküler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline herhangi bir kusur izafe edilemeyeceğine karar verilmiştir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesi anılan raporlar doğrultusunda sanık olan hemşire hakkında taksirle yaralama suçundan beraat kararı vermiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi de, sanık hakkında verilen beraat kararını onamıştır.
3. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2016/8015 sayılı kararı,
a. Olayın Seyri: Müşteki, baş ağrısı ve yüksek tansiyon şikayeti ile Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine müracaat etmiştir. Burada pratisyen hekim tarafından muayene edilmiş ve ağrıları için bir ampul dikloron IM enjeksiyonu yapılması talimatını vermiştir. Aynı Hastanede acil servis hemşiresi olarak çalışan sanık tarafından, müştekiye enjeksiyon yapılması akabinde, müştekinin sağ bacağında uyuşma ve his kaybının yaşanması üzerine, bir gün sonra müşteki özel bir hastaneye gitmiştir. Bu hastanenin EMG raporunda “sağ siyatik sinirin peroneal dalında totale yakın çok ağır, tibial dalında ağır derecede akut parsiyel aksonal dejenerasyon” tespit edilmiştir. Fırat Üniversitesi Hastanesi Sağlık Kurulu raporunda da “hastanın sağ ayak bileği dorsofleksiyon hareketinin 0/5 olduğu (düşük ayak), yapılan EMG de sağda siyatik sinirin peroneal ve tibial dallarının ağır etkilendiği, mevcut bulguların kalıcı olduğu” kanaatine varılmıştır.
b. Adli Rapor: Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporda “Dava konusu olayda kişiye gluteal bölgeden intramuskuler enjeksiyon yapıldığının belirlendiği, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemeyeceği” belirtilmiştir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesi anılan raporlar doğrultusunda sanık olan hemşire hakkında taksirle yaralama suçundan beraat kararı vermiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi de, sanık hakkında verilen beraat kararını onamıştır.
4. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2016/508 sayılı kararı,
a. Olayın Seyri: Müşteki, … Hastanesi acil servisine şiddetli kasık ve karın ağrısı şikayeti nedeniyle başvurmuştur. Hastanede kadın doğum uzmanı olarak görev yapan sanık doktor, müştekiye primer dismenore (şiddetli adet sancısı) tanısı koymuş ve kas içerisinden dicloron ampul ve buscopan ampulu acil serviste yapılmak üzere reçete etmiştir. Müşteki, iğneleri vurdurmak üzere acil servise tekerlekli sandalye ile inmiş, acil serviste hemşire olarak görev yapmakta olan sanık, reçete edilen buscopan ampulun stokta olmaması sebebiyle eşdeğerde olan Molit ampulu vuracaklarını belirterek ağrısı ve sancısı bulunan katılanı sedyeye alarak ampullerden birini önce sağ kalçaya enjekte etmiş, sonrasında sol kalçaya diğer ampulu enjekte etmiştir. Müşteki, sol kalçasına iğne enjekte edilirken şiddetli ağrı duyduğunu belirtmiş, enjeksiyondan sonra müşteki şiddetli ağrı ile birlikte ayağının üstüne basamamış, ertesi gün yeniden aynı hastaneye müracaat ettiğinde kendisine düşük ayak tanısı konulmuştur.
b. Adli Rapor: Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan raporda, “enjeksiyon sonrası gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış uygulandığına dair bir kayıt bulunmadığı, enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında da ödem, hematom, ilacın difüzyon yoluyla sinire toksit etkisi, vücut yapısı siyatik sinirin anotomik lokalizasyon farkı gibi nedenlerle nöropatinin gelişebileceği, nöropatinin enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirildiği” belirtilmiştir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesi anılan Adli Tıp Raporu doğrultusunda sanık olan hemşire ve doktor hakkında taksirle yaralama suçundan beraat kararı vermiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi , sanık hakkında verilen beraat kararlarını onamıştır.
B. Yargıtay’ın Enjeksiyon Sonrası Gelişen Düşük Ayak Sendromu İle İlgili Mahkumiyeti Bozduğu Kararı
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2015/11137 sayılı kararı,
a. Olayın Seyri: Müşteki, …. Hastanesi Acil Polikliniğine müracaat etmiş ve yapılan muayenesinin ardından ortopedi doktoru tarafından aynı günün akşamı ameliyat edilmiştir. Müştekiye ağrıları nedeni ile ortopedi servisinde hemşire olan sanık tarafından sol kalçadan voltaren adlı ilaç uygulanmıştır. Müştekinin bu uygulamadan sonra bacağında uyuşma ve ağrı şikayeti olmuştur. Doktor, hastada fibular sinir lezyonu görmüş ve beyin cerrahisi ile nöroloji bölümünden konsültasyon istemiştir.
b. Adli Rapor: Adli Tıp Kurumu 28.06.2013 tarihli raporunda, “…sinir iletim çalışmalarında solda peroneal motor sinir EDB den ayırtılamadığı, TA dan ileti hızı düşük olarak bulunduğu, solda peroneal duysal sinirin uyartılamadığı, bunun dışında incelenen diğer sinir iletimlerinin normal olduğu, iğnenin EMG de solda siyatik sinirin peroneal dalında belirgin olmak üzere incelenen siyatik sinir inervasyonlu kaslarda denervasyonla birlikte kronik nörojenik MÜP değişikliği ve MÜP kaybı saptandığı, hasta iğne EMG’ yi tolere edemediği için daha ayrıntılı olarak diğer kaslara bakılamadığı, bu bulguların solda siyatik sinir nöropatisi ile uyumlu olduğu, sol alt ekstremitede düşük ayak tespit edildiği, sol ayakta dorsal fleksiyon yapamadığının tespit edildiği ve bu durumun şahıstaki yaralanmanın duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması niteliğinde” olduğunu belirtmiştir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesi, taksirle yaralama suçundan sanık hakkında mahkumiyet kararı vermiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi ise, sanığın enjeksiyon uygulamasında kusurlu bir davranışının bulunup bulunmadığı hususlarında gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, sanığın olay nedeniyle tıbbi açıdan kusurlu bulunup bulunmadığının tespitine ilişkin olarak, Yüksek Sağlık Şurası ve ilgili İhtisas Kurulu’ndan rapor alınmak suretiyle sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
C. Yargıtay’ın Enjeksiyon Sonrası Gelişen Düşük Ayak Sendromu İle İlgili Beraati Bozduğu Kararı
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2014/3309 sayılı kararı,
a. Olayın Seyri: müşteki, baş dönmesi şikayeti ile, …. Devlet Hastanesi Acil Servisine götürülmüştür. Acil serviste görevli doktor tarafından yapılan muayenesi sonrası vertigo+HT tanısıyla acilde yazılan ve izotonik medifleks içine konulan nootropil, humulin, novalgin ile dramamin ihtiva eden iğnenin yapılması talimatı verilmiştir. Acil serviste hemşire olarak çalışan sanık tarafından müştekinin sol kalçasından enjekte edildikten hemen sonra, müştekinin sol bacağında uyuşma ve yanma ve sol ayağının üzerine basamama hali oluşmuştur. Müştekide, sonrasında değişik hastanelerde gördüğü tedaviler sonrası sol ayağında enjeksiyona bağlı his kaybı ve nöropatik düşük ayak sendromu gelişmiştir.
b. Adli Rapor: Yüksek Sağlık Şurası raporunda, “yapılan enjeksiyon sonrası gelişen nörelojik tablonun tedavinin beklenebilecek bir komplikasyonu olduğuna, sanıklara atfedilebilecek kusur bulunmadığına” karar vermiştir. Bu rapora dayanılarak sanık hakkında ilk derece mahkemesi tarafından beraat kararı verilmiştir. Bunun yanında Yüksek Sağlık Şurası raporuna muhalif kalan doktorlar, “ kaşektik, gluetel kasları iyi gelişmemiş erişkinlerde gluteal intramuskuler enjeksiyon sonrası siyatik sinir yaralanmasının ortaya çıkma ihtimalinin yüksekliğinden dolayı, gluteal bölgenin enjeksiyon yeri olarak tercih edilmemesi gerektiği, kurala göre uygun noktadan yapılsa bile iğnenin boyunun ve özellikle yönünün de yaralanmada etkin olduğu ve bu nedenle sanığın olayda kusurlu görüldüğü ” yönündeki mütalada baualnmuşlardır. muhalif kalan adli tıp uzmanları, çoğunluk görüşünde “hastaya uygun pozisyon verilmeden enjeksiyon yapıldığı iddası doğru ise bunun hata olduğu, ancak bu iddianın gerçek olup olmadığının dosya içeriğinden anlaşılamadığı” nı belirtilmişlerdir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesi sanığın beraatine karar vermiştir. Yargıtay ise, müştekinin oğlu olup enjeksiyon sırasında da yanında bulunan tanık tarafından soruşturmanın başlangıcından bu yana değişmeyen ifadelerinde, sanık tarafından müştekiye, yoğun baş dönmesi nedeniyle acil servise getirilirken, oturtulduğu tekerlekli sandalyeden kalkıp sedyeye uzanamaması nedeniyle, oturduğu tekerlekli sandalyeden kaldırılmadan ve dolayısıyla uygun pozisyon verilmeden, sandalyenin yan tarafı indirilip katılanın öne doğru eğilmesi sağlanarak sol kalçadan (gluetal bölgeden) enjeksiyon yapıldığını belirtmiştir. Yargıtay, olayda sanığın uygun pozisyon vermeden hatalı enjeksiyon yaparak belirtilen yaralanmaya neden olduğunu kabul etmiş ve taksirle yaralama suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekçesiyle beraat kararını bozmuştur.
Enjeksiyon Öncesinde Yazılı Onam Alınması Gerekir mi?
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan 2019/11 no’lu Genelgeye göre, enjeksiyon uygulamaları büyük ameliyat cerrahiye olmadığı için hastaların sözel olarak bilgilendirilmesi gerekli ve yeterli olup, hekim tarafından reçete edilmiş güncel tedavisinin yetkili sağlık meslek mensupları tarafından hastanın reçetesi görülerek yapılması halinde yazılı onam alınması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Genelgeye göre her ne kadar enjeksiyon açısından hastanın yazılı muvafakatinin alınması zorunlu değilse de özellikle tazminata ilişkin yargı kararlarında yazılı onamın alınması gerektiğinin belirtildiği görülmektedir.
Konuya ilişkin, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/12469 sayılı kararı enjeksiyon öncesi yazılı onam ile ilgili önemli tespitlerde bulunmuştur.
a. Olayın Seyri: Davacı, davalı şirketin işletmekte olduğu hastanede fıtık ameliyatı olduğunu, ancak yapılan hatalı tıbbi uygulama sonucunda sol ayağında düşük ayak durumu oluştuğunu, tedaviden önce aydınlatılmadıklarını ileri sürerek maddi ve manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
b. Adli Rapor: Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu raporunda “ Dava konusu olayda kişiye glüteal bölgeden intramüsküler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği” yönünde görüş bildirmiştir.
c. Mahkeme Kararı: İlk derece mahkemesiAdli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda enjeksiyonun neden olduğu hasarın önceden öngörülebilecek bir komplikasyon olmaması nedeniyle, bu hususta sağlık personeli tarafından hastanın aydınlatılmasının beklenemeyeceği, “aydınlatılmış onam” yükümlülüğünün ihlali ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bir zararın söz konusu olmadığı, böylece somut olayda hukuka aykırı bir durum gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar veriltir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ise, ortaya çıkan hasarın komplikasyon olmasının aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı gibi hastanın komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesinin aydınlatma yükümlülüğünün bir gereği olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, davacıların yapılan enjektör öncesi, enjeksiyonun sonuçları ve olası komplikasyonları konusunda bilgilendirildiğine ve davacıların bu işleme rıza gösterdiğine dair aydınlatılmış rızanın alındığına ilişkin aydınlatılmış onam düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılarak, aydınlatılmış onamın alındığına dair ispat külfetinin davalı üzerinde olduğu da gözetilerek hasıl olacak sonucu göre bir karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle kararı bozmuştur.
Burada şu soru akla gelmektedir. Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatları karşısında genelgeye dayanarak enjeksiyon öncesi yazılı onam alınması enjeksiyonu uygulayan sağlık personeli ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekimin sorumluluğunu ortadan kaldırır mı? İlk derece mahkemelerinin Yargıtay içtihatları doğrultusunda hareket ettiği ve Yargıtay’ın kararında uluslararası sözleşmelere atıf yaptığı göz önüne alındığında, bu hususta kanuni bir düzenleme yapılmadıkça, genelgenin sorumluluğu ortadan kaldıracağını söylemek mümkün değildir.
Enjeksiyon sonrası gelişen düşük ayak sendromu ile ilgili her türlü hukuki probleminizde Sağlık Hukuku Avukatı Harun Karadağ ile iletişime geçebilirsiniz.